Geçen hafta, sosyal girişimcilik odaklı bir Gençlik Değişim projesi için Ermenistan’ın büyüleyici topraklarına adım attım. Bu unutulmaz yolculuk, daha ilk anda bana özel bir deneyim olacağını hissettirdi. Ancak başlangıç, beklenmedik bir şekilde maceralı oldu. Felaket denebilecek kadar kötü bir uçak yolculuğunun ardından havaalanına indiğimde, Ermeni dostum Ashot ve ailesi beni karşılamak için oradaydılar. Ailesi, hayatımda tanıdığım en samimi insanlardan biriydi. Ama küçük bir sorun vardı: Bavulum kaybolmuştu.
Ashot ve ailesiyle harika bir yemek yedik. Ardından havaalanından gelen bir telefonla bavulumun başka bir yolcu tarafından yanlışlıkla alındığını ve geri getirildiğini öğrendik. Bu sorunu çözdükten sonra, gençlik değişimi projesinin koordinatörleriyle buluştum. Ancak gecikmem nedeniyle diğer katılımcılarla birlikte hareket edemedim. Onlar Dilijan’a grup olarak giderken, ben projenin eğitmenleri Ashot ve Diana ile aynı arabada yola çıktım. Harika insanlardı ve yol boyunca keyifli sohbetlerle zaman su gibi aktı.
Dilijan’a vardığımda, kendimi adeta bir masal diyarında buldum. Proje, bir manastırdan otele dönüştürülmüş etkileyici bir mekânda gerçekleştiriliyordu. Kusursuz organize edilmiş bu etkinlik, Armenian Progressive Youth isimli dernekten Diana ve Karen’in emekleriyle anlam buluyordu. Proje boyunca birbirinden değerli insanlarla tanıştım. Farklı ülkelerden gelen katılımcılarla bağ kurduk, hayallerimizi ve hedeflerimizi paylaştık.
Bazıları, Ermenistan’da Türk olduğumu açıkça söylememem gerektiği yönünde tavsiyelerde bulunmuştu. Ancak bu uyarılara hiç kulak asmadım. Hatta Türk bayrağı olan Fenerbahçe formamı giyerek sokaklarda dolaştım. İnsanların sıcaklığını ve misafirperverliğini bizzat deneyimledim. Elbette önyargılarla da karşılaştım; ancak açık ve samimi yaklaşımlar sayesinde birçok kişinin düşüncelerinde olumlu bir etki bıraktım.
Sevan Gölü’nde voleybol oynarken, dilin ötesinde dostlukların kurulabileceğini gördüm. Rastgele bir büfede, sahibiyle votka içip ekmeğimizi paylaşırken hayatın ne kadar ortak olduğuna bir kez daha tanıklık ettim. Ayrıca, geçmişimizi ve ortak acılarımızı konuşma fırsatı bulduğum bu insanlar, iki ülke halklarının birbirine aslında ne kadar benzediğini hatırlattı.
Proje, yalnızca bir öğrenme ve paylaşma ortamı değil, aynı zamanda kişisel bir gelişim yolculuğuydu. Ekip liderliği yapma şansı yakalamak, bu deneyimi benim için daha da özel kıldı. Her gün, bir öncekinin üzerine koyarak ilerlediğimiz bir öğrenme süreci sundu.
Ermenistan’daki son günümde, Ashot ve ailesiyle birlikte Erivan’ı keşfetme fırsatı buldum. Şehrin güzelliği ve halkın sıcaklığı beni büyüledi. Ermenistan’da biriktirdiğim anılar, her zaman kalbimde özel bir yere sahip olacak. İki güzel ülke olan Türkiye ve Ermenistan’ın halklarının, aynı sofrada oturup ortak duygularını paylaştığında her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
Bu deneyim, yalnızca bir seyahat değil, barışa, dostluğa ve anlayışa olan inancımı güçlendiren bir yolculuktu. Diana, Karen, Ashot ve bu yolculuk boyunca tanıştığım herkese, bana bu güzel duyguları hissettirdiğiniz için sonsuz teşekkür ederim. Bir gün, elimde baklava ve bu olağanüstü ülkeye duyduğum daha büyük bir sevgiyle Ermenistan’a dönmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.